Vergi af kanunlarında mükellefler lehine olan en önemli düzenlemelerden bir tanesi Ortaklardan Alacaklar Hesabına ilişkin yer alan düzenlemelerdir.
Buna göre mükellefler Ortaklardan Alacaklar Hesabında (ya da bu mahiyette yer alan alacaklar hesabında) yer alan alacaklarını gider hesaplarına (kanunen kabul edilmeyen gider) aktarmak suretiyle bilançolarından çıkarmaktadır. Bu işlem esnasında da belirli bir tutarda vergi ödenmektedir.
Kanun genel olarak ilgili vergi af kanununun yayınlanmış olduğu yıldan bir önceki yılın sonunda olan ortaklardan alacaklar hesabına ilişkin düzenleme yapmaktadır.
Örneğin Ağustos/2025 yılında çıkan kanuni düzenleme 31.12.2024 tarihli bilançolarda yer alan Ortaklardan Alacaklar Hesabına ilişkin af getirmektedir. Genel olarak da hem ilgili af kanununda hem de tebliğde ortaklardan alacaklar hesabına ilişkin yapılandırma işlemlerinde ek tarhiyatın yapılamayacağı yer almaktadır.
Bu durum ise mükellefler ile idare arasında zaman zaman ihtilafa neden olmaktadır.
Örneğin ortaklardan alacaklar hesabının yapılandırmasından 30.09.2025 tarihinde yararlanan mükellef, 01.01.2025-30.09.2025 tarihleri arasında Ortaklardan Alacaklar Hesabı için adat faizi hesaplamalı mıdır ?
Kanunda yer alan ek tarhiyatın yapılamayacağı hükmü idare tarafından bu tutar üzerinden kar dağıtıma bağlı gelir vergisi stopajı yapılamayacağı olarak yorumlanmaktadır. Böylece bir çok firma af kanunundan yararlanmış olsa bile adat faizi hesaplamadığı gerekçesiyle vergisel açıdan eleştiriye maruz kalmaktadır.
Vergi Mahkemesi böyle bir olayda “…dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır…” ve ara dönemde ortaklardan alacaklar hesabı için yapılmayan adat faizi nedeniyle yapılan eleştiriyi kanuna uygun bulmuştur.
Davacının istinaf istemini inceleyen Bölge İdare Mahkemesi ise “6111 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 11. maddesiyle mükelleflerin, kayıtlarında yer aldığı halde gerçekte mevcut olmayan kasa bakiyesi ve ortaklardan alacaklara ilişkin tutarların kayıt ve beyanlara intikal ettirilmesi sağlanarak kayıtlarının daha sağlıklı hale getirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca sözü edilen düzenlemeyle verginin nevine ve dönemine ilişkin herhangi bir sınırlama öngörülmemiştir. Dolayısıyla, uyuşmazlığın çözümünde sözü edilen madde hükmünün dikkate alınması gerekmektedir.” Gerekçesi ile davacı mükellefin istinaf talebini kabul etmiştir ve Vergi Dairesi tarafından yapılan işlemi iptal etmiştir.
Danıştay Dördüncü Dairesi ise dava konusu işlemde hukuka aykırılık, aksi yöndeki vergi dava dairesi kararında ise hukuka uygunluk görmeyerek İstinaf Mahkemesinin kararını bozmuştur.
İstinaf mahkemesi ise aynı gerekçelerle kararında ısrar etmiştir. Bunun üzerine Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca verilen kararda Bölge İdare Mahkemesinin ısrar kararı onanmış ve davalı idarenin temyiz istemi reddedilmiştir.
Bu karara göre Kanunda yer alan düzenlemeden yararlanan mükellef hakkında adat faizi yönünden yapılan eleştiri kaldırılmıştır.
Ymm Mehmet ÇAĞLAR