5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun ile birlikte SMMM ve YMM’ler de “yükümlü” statüsüne alınmış ve şüpheli işlem bildiriminde bulunma zorunluluğu getirilmiştir.
Bu düzenleme, kağıt üzerinde mali sistemin şeffaflığına katkı sağlamak amacı taşımaktadır.
Ancak uygulamaya bakıldığında, meslek mensupları açısından ciddi çelişkiler ve sakıncalar barındırdığı görülmektedir.
SMMM ve YMM’lerin temel görevi, mükelleflerin mali tablolarını düzenlemek, beyannamelerini hazırlamak ve gerektiğinde tasdik işlemleri yapmaktır.
Bu görev tanımı, esasen mükellef ile devlet arasında köprü kurmaya yöneliktir.
Ne var ki şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğü, meslek mensubunu bir anda kendi mükellefini ihbar eden, devlet adına gözetim yapan bir konuma taşımaktadır.
Böyle bir rol, mesleğin doğasıyla bağdaşmadığı gibi, meslektaş ile mükellef arasındaki güven ilişkisini de temelden sarsmaktadır.
Bu noktada dikkat çekilmesi gereken en önemli husus, devletin denetim mekanizmalarındaki eksikliklerin meslek camiasının sırtına yüklenmesidir.
MASAK ve vergi idaresi gibi kurumların asli sorumluluk alanları, adeta meslek mensuplarına devredilmekte ve bu boşluğun bedeli meslektaşlara ödetilmektedir.
Böylece SMMM ve YMM’ler, hem görev tanımlarının dışında bir sorumluluğa zorlanmakta hem de kamuoyunda hedef gösterilen bir konuma düşmektedir.
Ayrıca, bildirim yükümlülüğü mesleki etikle de çelişmektedir.
Mükellef ile meslek mensubu arasındaki güven ilişkisinin temelinde sır saklama vardır.
Şüpheli işlem bildirimi bu güveni zedelediği gibi, yanlış veya yersiz bildirimler de mükellef ilişkisini koparabilecek sonuçlar doğurabilmektedir.
Bunun yanında, meslek mensubu her zaman doğru değerlendirmeyi yapabilecek imkâna da sahip değildir; çünkü suç unsuru taşıyıp taşımadığını belirlemek, mali uzmanlıktan çok hukuki ve adli bir değerlendirmeyi gerektirir.
Sonuç olarak, 5549 sayılı yasa kapsamında getirilen yükümlülük, niyet itibariyle mali suçlarla mücadeleye katkı sağlama amacı taşısa da meslek camiası için uygulanabilirliği tartışmalı ve risklerle doludur.
SMMM ve YMM’lerin asli görevleri dışında bir sorumlulukla karşı karşıya bırakılması, mesleğin itibarını zedelemekte ve bağımsızlığını gölgelemektedir.
Bu nedenle meslek örgütlerimizin bu konuyu güçlü bir şekilde gündeme alması ve meslek mensuplarının asli görev tanımları dışındaki yükümlülüklerle hedef haline getirilmesine karşı durması büyük önem taşımaktadır.
Aksi halde meslek, giderek mükellefin güvenini kaybeden, devletin eksikliklerini kapatan ve kendi itibarını riske atan bir alana doğru sürüklenecektir.
İsmet Ahlatcı