Türk vergi sistemi genel itibariyle beyan esasına dayanmaktadır. Bu haliyle mükellefler vergileme faaliyetine aktif olarak katılmaktadır.
Vergilendirme sürecinde bazen yükümlülerce, bilinçli olarak vergi kaçırma kastıyla hareket edilerek kayıt dışı faaliyet, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme ve kullanma, muhasebe hilesi, peçeleme, muvazaa gibi yöntemlere başvurulması nedeniyle, bazen de muhasebe ve vergi uygulamaları ile ilgili unutkanlık, dikkatsizlik ve bilgisizlikten kaynaklanan sebeplerle eksik matrah beyan edildiği ya da hiç matrah beyanında bulunulmadığı durumlar ortaya çıkabilmektedir.
Bu gibi durumlarda da vergi adaletinin sekteye uğramaması ve vergi ahlakının sürmesi bakımından vergi idaresine, vergilendirmeye ilişkin bilgilerin doğruluğunun araştırılması sorumluluğu düşmektedir. Vergi idaresi vergilendirmeye ilişkin bilgilerin doğruluğunu tespit ederken denetim, inceleme, yoklama vb. neticesinde, yükümlüler hakkında tesis edilen vergilendirme ve ceza işlemleri dolayısıyla çoğu kez vergi idaresi ile yükümlüler arasında anlaşmazlıklar çıkmaktadır. Devlet vergileme yetkisini kullanarak bireylerin ekonomik özgürlüğüne müdahale ettiğinden, vergi ilişkisinin tarafları arasında uyuşmazlık çıkmaktadır. Genel olarak vergi uyuşmazlıkları, vergi doğuran olayın tespiti, tarh, tebliğ, tahakkuk, ceza kesme, tahsil gibi işlemler ve bunların uygulanması sonucu ortaya çıkar.
Vergi uyuşmazlıklarının giderilmesinde en önemli hususlardan biri ispat ve delil
sistemidir. İspat ve delil; vergi yargılamasının tam ve adil bir biçimde yapılarak
hukuken ve vicdanen doğru kararın verilmesinde, hukuki güvenliklerinin sağlanmasında, yargıya ve dolayısıyla da hukuk devletine olan güvenin tesisinde önemli bir fonksiyona sahiptir. Yargılama aşamasında taraflar, ispat için çeşitli ispat araçlarından, yani delillerden faydalanarak hâkimin vergiyi doğuran olay hakkında bir kanaate ulaşmasını sağlamaya çalışmaktadırlar. Vergiyi doğuran olayın niteliğinin saptanması, ispatın konusunu oluşturmaktadır.
Vergi Hukukunda ispat ve delil sistemi günümüzde farklı bir evreye girmeye başlamıştır. Teknolojik gelişmelerden etkilenmeyen neredeyse hiçbir alanın bulunmadığı günümüz dünyasında teknolojik gelişmelerin yoğun bir şekilde hissedildiği alanlardan biri de vergileme olmaktadır. Teknolojik gelişmelerin vergileme alanında yansımaları çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır.
Teknolojik bir gelişme, vergiyi doğuran olayın ortaya çıkmasına etki edebileceği gibi vergi idaresinin faaliyetleri ile mükellef ve sorumlularının vergi ödevleriyle ilgili tutum ve davranışlarına da etki edebilmektedir. Bu kapsamda vergileme alanını etkilemesi düşünülen en önemli teknolojik gelişmelerin başında yapay zekâ gelmektedir. Yapay zekanın vergileme alanında kullanılması durumunda vergi idaresi tarafından gerçekleştirilen çoğu işlemin merkezinde büyük veri kullanımı ve makine öğrenimi olan yapay zekâ destekli bilgisayar sistemleri aracılığıyla gerçekleşeceği, böylece sistemin hem vergi idaresi hem de mükelleflere önemli avantajlar sağlayacağı düşünülmektedir.
İlgili çalışmanın konusu, vergi uyuşmazlıklarının giderilmesinde en önemli hususlardan biri olan ispat ve delil ile yapay zekâ ilişkisi ele alınacak olup genel bilgi ve öneriler verilecektir.
Vergi Hukukunda İspat ve Delil Kavramı ve Konusu:
Genel olarak hukukta ispat, maddi ve manevi olguların doğruluğu hakkında kanaat uyandırmak için gerekli delillerin sunulmasıdır. Bir başka deyişle ispat, bir vergi ilişkisinin temelindeki maddi olayın vasıta olarak delillerden yararlanmak suretiyle, ortaya konmasıdır. İspat, ihlal edilmiş bir hakkın veya uyuşmazlık konusu olayın içinde yer alan tarafların, yasal açıdan haklı olduklarına veya haksızlık yapmadıklarına yargı organlarını ikna etme işidir.
İspatın konusunu maddi hukuk oluşturur. Maddi hukukta olaylar, tecrübe kuralları ve hukuk kuralları ispatın konusunu oluşturduğuna göre, vergilendirme alanında da maddi hukuk konusundaki anlaşmazlıklar, yani “vergiyi doğuran olay” ispatın konusunu oluşturmaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun 19. maddesinde, vergiyi doğuran olay, “Vergi alacağı vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar” şeklinde ifade edilmiştir. Söz konusu tanımlamadan, vergi hukukunda ispat konusu maddi olayın, “hukuki olay” ve “hukuki işlem” olduğu anlaşılmaktadır.
Vergiyi doğuran olayın ne zaman ve nasıl ortaya çıktığını anlayabilmek için, verginin konusunun ne olduğunun bilinmesi gerekir. Verginin konusu, üzerine vergi konulan, bu nedenle vergi borcunun doğumuna yol açan iktisadi unsurlardır. Bu noktada verginin konusu özel kanunlarda belirtilmiştir. Örneğin gelir vergisi açısından vergiyi doğuran olay, gerçek kişinin gelir elde etmesidir. KDV açısından yasada sayılanlar tarafından bir mal teslimi veya hizmetin ifasıdır.
Vergi doğuran olayın tespiti, yargı içtihatları ile de ortaya konulmuştur. Vergi yargılamasında, vergiyi doğuran olayın tespit edilmesi ve bu olayın gerçekliğinin ortaya çıkarılması, ispat faaliyetinin konusunu oluşturmaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (B) bendinin ilk fıkrasında, vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin esas alınacağı belirtildiğinden; vergileme işlemlerinde olay, biçimsel yönüyle değil, gerçek niteliği ortaya
çıkarılarak ele alınmalıdır. Buna göre vergiye ilişkin işlemlerde olayın görünürdeki biçimi değil gerçek biçimi, esas alınacaktır.
Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin B bendine göre;
“İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.
Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delile ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.
İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.”
Bu hükmün birinci fıkrası, vergi hukukunda ekonomik yaklaşım, ekonomik irdeleme ve ekonomik yorum konusuna ilişkin hüküm getirmektedir. Hüküm gereğince, vergiyi doğuran olay ve bu olayla ilgili işlemler, ekonomik niteliklerine göre irdelenmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin B bendinin ikinci fıkrası, maddi olayın ispatında kullanılacak delilleri saymaktadır. Buna göre, maddi olay başka bir ifadeyle vergiyi doğuran olay, yemin hariç her türlü delil ile ispatlanabilir. Anlaşılacağı üzere bu fıkra hükmü ile vergi hukukunda delil serbestisi esası benimsenmiş olup, bu şekilde kullanılabilecek her türlü delil ile olayın gerçek mahiyeti saptanması amaçlanmıştır.
Bu nedenlerle, Vergi Usul Kanununda ispat müessesesi, vergiyi doğuran olayın ekonomik yaklaşım ilkesine göre değerlendirildiği ve her türlü delilin serbestçe kullanıldığı bir sistem öngörmüştür.
143 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde de bu konuda “vergiyi doğuran olay ve muamelelerin gerçek mahiyeti esastır” denilmek suretiyle ispatlamanın sadece defter, kayıt ve belge gibi maddi ve biçimsel delillerle değil, her türlü delil ile yapılabileceği kabul edilmiştir.
Ekonomik yaklaşım ise, vergiyi doğuran olayın saptanmasında ve vergi yasası hükümlerinin yorumlanmasında hukuki biçimlerin ötesine geçilerek gerçek ekonomik nitelik ve içeriklerin esas alınmasıdır.
Vergi hukukunda asıl önem taşıyan husus, vergiyi doğuran olayın kavranmasıdır. Ancak, vergiyi doğuran olay kavranırken vergi idaresinin ve yargı yerlerinin çıkarlar dengesine uygun davranması gerekir. Bu bakımdan, bir yandan vergi olması gereken tutarlara en uygun bir şekilde alınmaya çalışılırken, diğer yandan vergi yükümlüsü hukuki güvencelerinden mahrum bırakılmamalıdır. Başka bir deyişle, vergiyi doğuran olayın ortaya çıkarılması ile elde edilmek istenen ekonomik sonuç ile vergilendirme amacının birbirleriyle uygun olması gerekir. Bu durum, hukuk devleti ilkesinin, vergilerin kanuniliği ilkesinin, mali güce göre vergilendirme ilkesinin, vergilemede genellik ve eşitlik ilkesinin de bir gereği ve sonucudur.
- Vergi Hukukunda İspat Yükü
Vergi hukukunda da ispat yükü ile ilgili genel kural hukukun diğer alanlarında olduğu gibi iddia sahibinin iddiasını ispat etmesi olup, bir olaydan kendi lehine sonuç çıkaracak taraf yükümlü de olsa, vergi idaresi de olsa iddiasını ispat yükü altındadır. Dolaysıyla Vergi idaresi, vergiyi doğuran olayı ispat etme yükü altında iken; vergi yükümlüsü, vergi yükünü ortadan kaldıran veya azaltan olayların varlığını ispat etmekle yükümlüdür.
Bu açıdan, re’sen tarhiyatta ispat yükü kural olarak vergi idaresindedir. Taraflar ispat faaliyetlerini gerçekleştirirken Kanunun 3. maddesinde kabul edilen özelliklere uygun olan deliller ileri sürmek, bu arada Vergi Usul Kanunun delillere ilişkin diğer hükümlerini de dikkate almak zorundadırlar. İlke olarak vergilemeyle ilişkili bir hususu ileri süren taraf bunu ispatlamakla mükelleftir. Vergi yargısında ispat yüküne ilişkin düzenlemeler ise yine Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin son fıkrasında yer almıştır. Bu düzenlemeye göre: “İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.” şeklindedir. Hükmüne göre; ekonomik, teknik ve ticari icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia edilmesi halinde, iddia eden taraf bu iddiasını ispat etmeye mecbur bulunmaktadır.
Genel itibariyle belirtmek gerekirse, hukuktaki genel kurala uygun olarak, vergi hukukunda da iddia sahibi savını ispat etmekle yükümlü tutulmaktadır. Dayandığı hukuk normundan lehine sonuç çıkan taraf ispat yükü altında olacaktır. Ayrıca açık yasa hükmü gereği (VUK md.3/B f.3) ekonomik, ticari ve teknik icaplara uymayan durumlar ile olayın özelliğine göre normal ve olağan sayılmayan durumların iddia olarak ileri sürülmesi durumunda iddia sahibi bunu ispat yükü altında olacaktır.
İktisadi İcaplar, içinde bulunulan ekonomik durum ve koşulları ifade etmektedir. Kişiler kişisel çıkarlarını, değişen ekonomik durum ve olaylara uygun olarak ayarlarlar ve buna da uygun olarak davranmaları gerekir. İktisadi icaplara uyulmadığının vergi incelemesi sırasında tespiti halinde, mükellef bu işlemin nedenini açıklamak ve ispat etmek durumundadır. Böylece ek olarak alınacak vergiden kurtulmuş olur. Vergi idaresi veya vergi incelemesine yetkili olanlar, mükellefin yaptığı bu ispatı gerçekçi ve yeterli görmez ise re’sen veya ikmalen tarh yoluna gider. Hayatın olağan akışı bu şekilde cereyan ettiğinden, bu durum fiili bir karine oluşturur. Sonuç olarak, iktisadi icap olarak kabul edilen bir durumun aksinin iddia edilmesi halinde, söz konusu iddiayı ileri süren taraf ispat yükü altına girmektedir.
Ticari İcaplardan ise, ticari örf ve âdetin gerektirdiği kuralları anlamak gerekir. Ticari örf ve adetler, tüccarlar arasında mevcut olan ve genel kabul görmüş ilkelerdir. Bunlar, mesleki nitelik taşıdıkları gibi, öznel veya bölgesel de olabilir. Aynı zamanda bir işletme birimine ait olmakla birlikte kendine özgü de olabilir. Ticari hayatın kendine özgü bir işleyişi ve bu işleyişi yöneten kuralları vardır. Ticari hayatta asıl olan, kar sağlamak ve sahip olunan iktisadi değerleri en iyi biçimde kullanmaktır. Vergi yükümlüleri, bu amaca uygun düşmeyen ya da ticari hayatı yöneten kurallara aykırı bulunan faaliyetlerinin nedenlerini inceleme elemanına açıklamak ve bu nedenlere ilişkin somut deliller göstermek zorundadırlar.
Teknik İcaplardan ise, herhangi bir mamulün üretimi için gerekli olan unsurlar ile mamulün sahip olması gereken standart özellikleri anlamak gerekir. Yani teknik icaplar, herhangi bir imalat faaliyetinde bulunması gereken unsurları ve mamuldeki özellikleri içermektedir. Bir üretimde, aynı teknikler kullanılırsa bu üretim faaliyetleri hemen hemen aynı sonucu verir. Üretimde kullanılmakta olan araçların miktarları, mamul içerisindeki oranları ve ulaşılabilecek randıman ve fire oranları mesleki kuruluşlar ya da yetkili resmi makamlar tarafından tespit edilir. İnceleme elemanı tarafından, bu kayıtlar esas alınarak yapılan hesaplama ile mükellefin kendi kayıtlarında yazılı olan üretim miktarları uyumlu olmalıdır. Uyumsuzluğun nedeni, mükellefin üretim sırasında uygun standartlardaki teknik kullanımından kaynaklanması durumunda, teknik icaplara uymayan durumu mükellef ispat etmek zorundadır.
Olayın Özelliğine Göre Normal ve Mutad Sayılması Gereken Durumlar; normal ve mutad sözcükleri, sözlükte kurala uyan ve alışılmışa uyan anlamlarına gelmektedir. Bu tanımlamaya göre, vergiyi doğuran olayın veya bu olaya ilişkin işlemlerin kurala ve alışılmışa uygun olması, onun normal ve mutad sayılan duruma da uygun olduğunu göstermektedir. Vergi yükümlüleri bakımından normal ve mutad olan durum, yükümlülükle ilgili olarak elde edilen hâsılat ve yapılan tüm giderlerin belge düzeni çerçevesinde belgelendirilmesidir. Mükellefin vergiyi doğuran olayda, bu olay ile ilgili muamelelerin kurala göre ve alışılmışa uygun olması, olayın normal ve mutad yani alışılmışa uygunluğunu gösterir. Öte yandan vergi hukukunda delil serbestisi ilkesi çerçevesinde, vergi yargılamasında iddia ve savunmaların çeşitli delillerden yararlanılarak kanıtlanması mümkündür. Bu delillerin bir kısmı genel mahiyette olmakla birlikte; bunun yanı sıra mükellef ya da idare ve yargı kesimlerinde oluşan çok sayıda delil de bulunmaktadır.
Delillerin birer ispatlama aracı olarak kullanılabilmeleri bazı şartlara bağlıdır. Genel şart; delillerin ekonomik ve ticari icaplara uygun olmasıdır. Özel şartlar ise, delil olarak sunulan belgelerin V.U.K’ da ki ve diğer kanunlardaki düzenleme şartlarına uygun olması ve ayrıca bu belgelerin kayıt düzenine ve belge düzenine uygun olması gerekir.
Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin B bendine göre, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Buna göre vergi hukukunda genel kabul gören bazı deliller şunlardır; ikrar, tanık beyanı, karine, keşif, bilirkişi incelemesi, vergi incelemesi sürecinde oluşan deliler, bildirimler, beyanlar, defter belgeler, yoklama fişi, denetim tutanakları, arama ve bilgi toplama tutanakları, envanter ve randıman incelemesi, takdir komisyon kararları, diğer belge ve tutanaklar vb. vergilendirmede delil olarak kabul edilmektedir.
- Vergilemede Yeni Bir Yaklaşım: Yapay Zekâ
Teknolojide zaman içerisinde yaşanan gelişmeler pek çok alanı etkilemekte olup söz konusu gelişmelerin etkiledikleri alanlardan biri de vergileme alanı olmaktadır. Etkili ve verimli çalışan bir vergi idaresinden söz edilebilmesi için mükelleflerle ilişkili üçüncü kişilerin bilgilerinden ve bilgi teknolojisinin sunduğu imkanlardan olabildiğince yararlanılması, vergilerin etkin, şeffaf ve ekonomik bir şekilde yönetilmeleri ve vergi yönetiminin idari yükünün azaltılması, kısaca vergi sisteminin yapay zekâ eşliğinde modernize edilmesi gerekmektedir. Bir nevi vergilendirme reformu olarak ifade edilen vergilemede yapay zekâ kullanımı hem vergi idarelerine hem de vergi mükelleflerine fayda sağlayacaktır.
Bu kapsamda vergileme alanını etkilemesi düşünülen en önemli teknolojik gelişmelerin başında yapay zekâ gelmektedir. Yapay zekanın vergileme alanında kullanılması durumunda vergi idaresi tarafından gerçekleştirilen çoğu işlemin merkezinde büyük veri kullanımı ve makine öğrenimi olan yapay zekâ destekli bilgisayar sistemleri aracılığıyla gerçekleşeceği, böylece sistemin hem vergi idaresi hem de mükelleflere önemli avantajlar sağlayacağı düşünülmektedir.
Yapa zekâ pek çok konuda vergilendirmede avantaj sağlayacağı öngörülmektedir.
İlgili bazı avantajlar şunlar olacaktır:
Vergi davalarına konu edilen ihtilafların hızlı ve verimli bir şekilde çözüme kavuşturulmaları hususunda etkili olabilmektedir. Yapay zekanın mevzuatı analiz etmesi ve mevzuat ile mükellefler tarafından düzenlenen belgeler arasındaki tutarsızlıkları tespit edebileceği öngörülmektedir,
Mükelleflerin yasal veya yasal olmayan yolları kullanarak vergiye direnç göstermelerine imkân tanımasına karşın yapay zekâ destekli vergileme sistemleri çok sayıda veriyi hızlı bir şekilde analiz etme özelliğine sahip olduğu için mükellef kaynaklı vergi kayıp ve kaçaklarının tespitinde daha etkin olmaktadır,
Yapay zekâ sayesinde vergileme ve denetim işlemleri hem daha hızlı bir şekilde hem de daha düşük maliyet ve daha düşük hata oranı ile gerçekleştirilebilmektedir,
Büyük veri kümeleri sayesinde mükelleflerle bağlantılı olan bilgileri öğrenerek ve doğrulayarak mükelleflerin daha iyi ve daha hızlı tespit edilebilmelerini ve mükelleflerin kanunları takip etmelerini, hızlı bilgi almalarını, doğru stratejiler ve finansal planlar oluşturmalarını sağlayabilmektedir,
- Yapay zekâ, bilgi toplama ve depolama özeliklerine sahip olması nedeniyle yeni bir istihbarat kaynağı olarak doğru bilgiye sahip olunması hususunda önemli bir avantaj sağlayabilmektedir,
Bu saydıklarımız örnek olarak verilebilecek birkaç avantaj olup bu listeyi uzatmak
mümkündür.
Vergilemede yapay zekâ kullanımı her ne kadar vergi idareleri ve vergi mükellefleri açısından vergilendirme işlemlerinde taraflara avantaj sağlayacak heyecan verici bir gelişme olarak görülse de yapay zekanın vergi uygulamalarına entegre edilmesi birtakım zorlukları, riskleri ve belirsizlikleri de beraberinde getirmektedir. Bazı riskler aşağıdaki gibi sayabiliriz;
- Yapay zekâ destekli sistemin riskli vakaları tespit etmesi beklenmekte, ancak sistemin hatalı yaptığı tespitlerde bulunma ihtimaline karşı tespit edilen vakaların vergilendirme alanında görevli kişiler tarafından kontrol edilmeleri gerekmektedir. Ayrıca makine öğrenimi dahilinde sistemin yaptığı hatalı işlemi insan müdahalesi olmaksızın otomatik olarak düzeltmesinin ise bazı yasal sorunlara yol açabileceği düşünülmektedir. Unutulmamalıdır ki vergilendirmenin temel ilkesi verginin kanuniliği ilkesidir, bu ilkeye aykırı tespit ve deliller vergilendirmenin kanuniliği ilkesine aykırılık oluşturabilir.
- Hukuk devleti olarak vergi idaresinin faaliyetlerini başta anayasa olmak üzere kanunlar ve diğer mevzuat çerçevesinde gerçekleştirdiği düşünüldüğünde vergilemede yapay zekâ destekli sisteme geçiş sürecinin ve sistem tarafından gerçekleştirilecek faaliyetlerin yasal zemine oturtulmaları için yasal düzenlemeler dahilinde mevzuatın gözden geçirilmesine gerekmektedir.
- Yapay zekâ, büyük veri kümesi üzerinde çalışırken, kişisel ve finansal verilerin güvenliği ciddi bir endişe kaynağı olabilir. Mükelleflerin vergi bilgilerinin dijital ortamda saklanması, bu verilerin kötü niyetli kişilerin eline geçmesi riskini taşır. Veri ihlalleri veya siber saldırılar hem mükellefler hem de vergi idaresi için ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, verilerin güvenliği sağlanmalı ve güçlü şifreleme yöntemleri ile korunmalıdır.
- Vergilemede yapay zekâ kullanımında en önemli unsurlardan biri veri kümeleri olmakla birlikte en az veri kümeleri kadar önemli olan bir diğer unsur verilerin elektronik ortamlarda işlenmelerini sağlayan algoritmalarıdır. Yapay zekaya dayalı sistemlerde sistemin çalışması algoritmalar üzerinden yürütülmekte olduğu için algoritmaların tasarlanma süreçlerinde herhangi bir hataya, eksikliğe ya da aksamaya yol açmayacak şekilde hassas hareket edilmesi ve özen gösterilmesi gerekmektedir.
- Teknoloji kullanımının yüksek maliyet gerektirmesi, geleneksel iş yapma biçimleri ile teknoloji arasındaki uyumsuzluk, kısa zaman aralıklarıyla yapılan mevzuat değişiklikleri ve vergi temelli muhasebe anlayışına sahip olunması gibi nedenler yapay zekâ ile muhasebe mesleğinin bütünleşmesine engel olmaktadır
- Bu saydıklarımız örnek olarak verilebilecek birkaç risk ve zorluklar olup bu listeyi
- uzatmak mümkündür.
- Sonuç
- Yaşanan teknolojik gelişme bir şekilde vergileme üzerinde etkili olmuştur. Bu etki çeşitli vergi türleri açısından vergiyi doğuran olayın ortaya çıkmasına yönelik bir etki olabildiği gibi vergilemenin tarafları olan vergi idaresi ile mükellefler ve vergi sorumlularına yönelik bir etki de olabilmektedir. Ülkemizde vergileme ile ilgili yaşanan teknolojik dönüşüm süreci, sağlamakta olduğu olumlu katkılar dolaysısıyla sürecin bir sonraki aşaması olan yapay zekâ kullanımına zemin hazırlamaktadır. Özellikle son yıllarda algılama, tanıma, çözümleme, öğrenme, karar verme ve kendi kendini geliştirme gibi insana özgü özelliklerin atfedil dikleri bilgisayar destekli sistemler şeklinde ifade edilen yapay zekanın vergileme alanında da kullanılması öngörülmektedir.
- Vergilemede kullanılacak yapay zekâ sistemi, mükelleflerin gerçekleştirdikleri işlemlere ilişkin bilgi ve belgelerden oluşacak verileri esas alarak karar vermek suretiyle vergi kayıp ve kaçaklarını hızlıca tespit edebileceği için sistemin vergi uyumunun sağlanmasına yardımcı olacağı ortadadır. Vergi denetimi konusunda ise belge ve bilgilere dayalı olarak aynı anda çok sayıda işlem yapabilen sistemin olağan dışı hareketlilikleri ve riskli alanları tespit ederek denetim faaliyetlerini gerçekleştirmesi beklenmektedir. Özellikle vergilendirmeye esasa bilgilerin ispatında yapay zekanın sağlayacağı avantaj büyük verilerin tespiti ve analizinin getireceği avantaj vergi idaresi açısından oldukça önemlidir.
- Vergi idaresinde ve uygulamalarında veri toplama, karmaşık işlemleri analiz etme, sınıflandırma, anlık raporlama, geleceğe dönük vergi hasılat tahminlerinde bulunma ve mükelleflere dijital danışmanlık hizmeti sunmada yapay zekâ teknolojilerinden daha çok faydalanılmaktadır. Vergi idarelerinde yapay zekâ kullanımının yaygınlaşması, vergileme sürecinin kısalmasına, vergi kayıp ve kaçaklarının azalmasına, vergi uyumunun artmasına, vergileme ilkelerine uygun adil ve etkin bir vergilendirme sisteminin hayata geçirilmesine imkân tanımaktadır. Vergilemede yapay zekâ kullanımının daha çok sağlayacağı faydalar üzerinde durulsa da bu durumun çeşitli zorluk, risk ve belirsizlikleri de yaratacağı malumdur. Bu noktada yapay zekâ destekli sistemin sürekli kontrol edilmesi gerekliliği, nitelikli iş gücü ihtiyacı, belge düzeninin yerleşmiş olması, yazılım güvenliği ve mevzuat değişikliği gibi hususlar ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle, yapay zekâ tabanlı vergi uygulamalarının başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için, güçlü veri güvenliği önlemleri, etik standartlar, eğitim ve sürekli denetim gereklidirBu nedenle vergileme alanında yapay zekâ kullanımına geçiş sürecini hızlandırmak ve sürece olabildiğince çabuk adapte olmak amacıyla ülkemizde vergileme ile ilgili hali hazırda yapılmış olan teknoloji temelli çalışmaların geliştirilmeleri ve çeşitlen dirilmeleri gerekmektedir.
- Vergi Hukukunun gelişmesi ve kamu vicdanında vergi hukukunun mevcut olduğu inancının kuvvetlenmesi, kesin hukuki anlam ve değeri olan ispat araçları ile mesafe kaydedilecektir.
- Deniz ÇEVİK Gelir Uzmanı
- Kaynakça
- Yegen B. (2023). Vergilemede Yeni Bir Yaklaşım: Yapay Zekâ, Politik Ekonomik Kuram, 7(2),
- 140-154.
- Turan D. (2020). Yapay Zekâ ve Vergi Uygulamalarına Etkisi: Anadolu Akademi Soyal Bilimler Dergisi Cilt / Vol.: 2 Sayı / Is.: 1 Yıl / Year: 2020 Sayfa / Pages: 55-70
- Albaynak S. (2011). Yargı Kararları Işığında Vergi Hukukunda İspat Müessesesi: Pamukkale
- Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Yüksek Lisans Tezi
- Turan İ.H. (200S). Vergi Hukukunda İspat ve Delil : Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler
- Enstitüsü Mali Hukuk Ana Bilim Dalı.
- Kızılot Ş., Kızılot Z. (2010). Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara.
- Vergi Usul Kanunun Gelir Vergisi Kanunu
- Katma Değer Vergisi Kanunu
- Not :Yeterliğe Tabi Gelir Uzmanları Derneği den yazı alınmıştır.